AKİF EKİCİ

26. Dönem Gaziantep Milletvekili

2009 MALİ YILI SANAYİ BAKANLIĞI BÜTÇESİ

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sadaka zihniyetinden ve sadakaya muhtaçlıktan kurtulmuş, üreterek tüketen, emeğe değer veren bir Türkiye dileklerimle sözlerime başlıyorum.

 

Değerli arkadaşlar, 2009 bütçe tasarı Türkiyede küresel mali krizin etkilerinin son derece yoğun hissedildiği bir zamana denk gelmiştir. Her ne kadar Başbakan “Kriz teğet geçti. Elhamdülillah krizi atlattık.” veya “Önce atlatıp sonra zirveye çıktı, iniyoruz.” dedi ise de siz de katılıyor musunuz? Siz de katılıyor musunuz? Katılıyorsanız yanlış yoldasınız, yanlış yoldasınız.

 

Büyümenin yüzde 5lerde olduğu, kapanan iş yeri sayısının binleri, on binleri bulduğu, işsiz sayısının had safhaya dayandığı, iflaslar ve işsizliğin bunalımı nedeniyle insanların intiharlarda bulunduğu, cinayetlerin suç oranlarının arttığı, iç-dış borç toplamının 500 milyar doları geçtiği, yıllık faiz ödemesinin 55 milyar YTLyi geçtiği, kredi kartı ve ferdi borçlanmanın 125 milyar doların üzerinde olduğu bir dönem içerisinde bütçeyi görüşüyoruz. Kara bir tablo içerisinde bu bütçe görüşmeleri yapılıyor.

 

Fakat krizden en asgari düzeyde etkilendik derken, herhâlde madalyonun bu yüzüne değil de öbür yüzüne de bakmak gerekiyor. Yani madalyonun iki yüzü var. Bir yüzüne ne yazarsanız onu okursunuz, öbür yüzü gerçek yüzüdür. Öbür yüzünde ne var? Öbür yüzünde yoksulluk var, yokluk var, açlık var. Ama, sizin gördüğünüz tarafta ne var? Gıda fabrikaları var, yem fabrikaları, gemicikler, alışveriş merkezlerinde hisseleri olanlar, tasarruflu ampul işal edenler, mısır işal edenler var. Tabii ki bunların krizle bir problemi yoktur, krizi yaşamayacaktır bunlar. Arsa imar tadilatından dolayı yetmiş iki saatte 72 trilyon rant sağlayanlar var.

 

Değerli arkadaşlarım, damatlar var, oğullar var, kızlar var, kızların dünürleri var. Tabii ki bunlarda kriz yok. Değerli arkadaşlar, herkes bu ayrıcalıklı azınlık gibi belediyelerden, kamu kurumlarından ihaleler alamıyor. Biz “Kriz Türkiyeyi çok ciddi etkiledi.” derken bu ayrıcalıklı azınlığa bakmıyoruz. Onların işleri hepimizin malumu, gayet tıkırında. Devletin resmî kurumlarının açıkladığı, biraz önce de saydığım dış ve iç borç, büyüme, işsiz vatandaşların sayısı, kapanan iş yerleri gibi verilere bakarak kriz var diyoruz.

 

Bir noktayı vurgulamak istiyorum değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan geçen hafta yaptığı konuşmada “Rakamlar yalan söylemez.” dedi. Evet, rakamlar yalan söylemiyor ama sizler doğruları söylemiyorsunuz topluma. Sayın Başbakan “2008 Ocak-Ekim ayında 263 bin otomobil satılmış.” diyerek ekonominin iyi olduğunu göstermeye çalışıyor ama bu araçların büyük bir bölümünün krediyle alındığı ve kredi taksitleri ödenmediği için haciz edildiğini söylemiyor. Hacizli araçlarla dolup taşan yediemin depolarından bahsetmiyor.

 

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin yanlış ekonomi politikaları zaten gelmekte olan krizi küresel mali krizle birleştirince sanayicimiz, esnafımız, sanatkârımız, çiftçimiz çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı toplumun bu kesimlerinin sorunlarıyla ilgilenmek, bu sorunlara çözüm bulmak zorundadır. Bu anlamda Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza çok ciddi sorumluluklar düşmektedir. Ancak belirtmek istiyorum ki Bakanlığımız bu çalışmaları yeterince yerine getirebilmiş değildir.

 

Sayın Bakan oda başkanıyken sanayicinin ve sektörün sorunlarını biliyor her fırsatta dile getiriyordu. Biz de o fikirlere katılıyorduk. Bakan olduktan sonra da bu sorunların çözümünde etkin adımlar atacak diye haklı da bir beklentimiz vardı. Ancak geldiğimiz noktada bunun böyle olmadığını, beklentilerimizin boşa çıktığını da görmüş durumdayız.

 

En basitinden bir örnek vermek istiyorum: Sayın Bakan, hem bir sanayici hem bir oda başkanı olarak yıllarca elektriğin zammından şikâyet edip durdu. Hatta geçmişte Başbakan Erdoğan ile, Türkiye, OECD ülkeleri arasında sanayicisine en pahalı enerjiyi satıyor iddiasında bulundu. Bu konuyla ilgili de Başbakanla defalarca karşılıklı polemiğe girdi.

 

Hükûmet son bir yılda sanayisinde kullanılan elektriğe toplam 51,7 zam yaptı. 51,7lik zam yapıldıktan sonra Sayın Bakan çıkıp “Eski bir sanayici olarak elektrik zammını savunmakta zorlanıyorum.” dedi. Tabii, bu şekilde beli bükülen sanayicinin belini doğrultması da mümkün değildir, doğrultamaz da. Bu yapılan zamlarla sanayicinin iç piyasada ve ihracatta rekabet gücü zayıflamış, üretim yapmakta zorlanmaya başlamıştır. En vahimi ise fabrikalar kapanmaya başlamış, binlerce insan işten çıkartılmış.

 

Tabii, bu zam sadece elektrikle sınırlı değil. Doğal gaza yapılan zamlar da ortada. Hâlihazırda yüzde 1lik, 2lik kârla çalışma durumunda olan sanayici ihracatını yapmakta zorlanmaktadır. Birçok işletmemiz ihracat pazarlarını korumak için zararına ihracat yapmayı zorlamaktadır. Daralan kâr marjları sanayide sermaye birikimini yavaşlatmaktadır. Enerji fiyatlarına yapılan zam zaten yüksek olan girdi maliyetlerini biraz daha artırmıştır, rekabet gücünü biraz daha zayıflatmıştır, hiçbir alanda iyileşme sağlanamamıştır.

 

Hem kriz var hem de doğal gaza ve elektriğe aşırı zamlar gelmiş, yetmiyor. Buna bir de BOTAŞın yeni bir uygulaması… Ne istiyor şimdi BOTAŞ sanayiciden? Doğal gaz kullanan sanayiciden iki aylık teminat mektubu istiyor. Neden? İki aylık doğal gaz bedelini ödeyip ödemeyeceğiyle ilgili tereddüdü olduğu içindir. Buna söylenecek söz yok değerli arkadaşlar. Yazıktır, günahtır, ayıptır. Bu ülkenin sanayicisi nasıl batırılır, bunun en canlı örneğini bu Hükûmet döneminde yaşıyoruz.

 

Değerli arkadaşlar, insanın hatırına bu noktada şu geliyor, bende şu çağrışım oluyor -bilmiyorum sizlerde de var mı- bunu bir komple teorisi olarak algılamamak gerekir: Dünyayı yönetmekle ilgili iddia sahibi olan, iddiada bulunan Amerika Birleşik Devletleri emperyalizmi “Orta Doğu Projesi” diye bir projeyi bölgemizde uygulamaktadır. Türkiye'nin Orta Doğu bölgesinde güçlü bir ekonomiye sahip lider bir ülke konumuna gelmesi tabii ki Amerikan emperyalizminin hesaplarıyla çelişmektedir.

 

Evet, sizlere hatırlatmak istiyorum: Geçtiğimiz yıl içerisinde Sayın Başbakan Büyük Orta Doğu Projesine, yani BOP denen projeye Türkiyede eş başkanlık ettiğiyle ilgili bir iddiada bulunmuştu. Ben buna da inanıyorum, bunu komplo teorisi olarak da görmüyorum. Bu iddiası içerisinde Türkiyede ne yapılması gerekiyor? Önce insanları yoksullaştırıp, sadakaya muhtaç hâle getirip, yurttaşlık, vatandaşlık bilincini yok edeceksiniz, sonra oylarını alacaksınız, peşinden, ülkenin canlanmakta olan sanayisini, dirilmekte olan sanayisini baltalayacaksınız. Bundan daha büyük ihanet var mıdır değerli arkadaşlarım, ülke sanayisine, ülke tarımına bu darbeyi vurmaktan daha büyük bir ihanet var mıdır?

 

Değerli arkadaşlarım, ben de bir sanayiciyim, tekstil bölümünde sanayiciyim, bayrağımızı Çinden alma durumuna gelmiş bir ülkenin sanayicisiyim, bayrağımızı Çinden alma, işal etme durumuna gelmiş bir ülkenin sanayicisiyim. Neden bunu söyledim, neden “Sanayiye ihanettir, bu ülkeye en büyük ihanettir.” dedim BOP Eş Başkanının yaptığını? 2003 yılında “Teşvik Yasası” diye bir yasa çıkardınız değerli arkadaşlar, bu yasa bu ülkeye ihanet yasasıydı, sanayiye ihanet yasasıydı, gelişmekte olan, rüştünü ispat etmiş, mesafe kat etmiş, her türlü gücüyle yürüyen sanayi şehirlerine “Dur” dediniz. Nereye “Dur” dediniz? Gaziantepe “Dur” dediniz; nereye “Dur” dediniz? Denizliye “Dur” dediniz; nereye “Dur” dediniz? Eskişehire “Dur” dediniz. Her tarafa “Dur” dediniz. Fabrikalar kapanıyor, işçilerimiz işsiz kalıyor.

 

Ben üzülerek görüyorum, burada bazı milletvekili arkadaşlarım gülerek karşılıyor bunu. Üzülerek bakmalısınız değerli arkadaşlar, buna üzülmelisiniz, vicdanınız sızlamalı, üzülmelisiniz buna! Ülkenin bu hâle gelişindeki katkılarınızdan dolayı üzülmeniz gerekiyor. Grup Başkan Vekili dâhil olmak üzere, bu konuyla ilgili gülündüğünü gördüm, benim içim sızlıyor değerli arkadaşlar. Üzülerek, maalesef, içler acısı durumunuza gülüyorsunuz.

 

Şimdi, Bakanla ilgili konudan geçtik, zaman dar olduğu için… Sayın Bakanla ilgili söylemek istiyorum, görevini yapmadı, umutlarımızla ilgili gelmişti. Umutlarımızla ilgili gelmişti. Ama Bakanı suçlamıyorum burada. Neden suçlamıyorum? Diktatör bir rejim heveslisi insanın yönetiminde çalışıyor çünkü, konuşma özgürlüğü yok, içinden geleni içinden geldiği gibi konuşamama durumunda. Başbakanı konuşturmuyor kendisini! Başbakanı konuşturmuyor. Zafer Çağlayan, bizim tanıdığımız, sevdiğimiz bir insan, değerli bir insan, oda başkanı, sanayiyi bilen bir insan, ama Başbakanın baskısı altında kalmış bir bakan, Başbakanın baskısı altında kalmış bir insan…