İşbirliği ve diyalog, ülkelerin gelişmesinde her zamankinden daha fazla öneme sahip hale gelmiştir. Toplum kesimleri, çalışma ve sosyal hayata ilişkin kararları birlikte almadıkça, problemlere çözüm bulunması zordur.
Bugüne kadar ülke olarak bizim, işbirliği ve diyaloga gereken önemi verdiğimiz söylenemez. Kararlar alınırken çoğunlukla, toplum temsilcileri ya kararlara katılamamış yada çok sınırlı oranda katılabilmişlerdir. Yaşanılan sorunlara çözüm bulabilmek amacıyla ortaya çıkan yapılanmalar, bazen bu görevini hiç yerine getirememiş bazen de toplumundan kopuk olarak, sorunlara çözüm aramıştır. Bu yüzden de sorunlara kalıcı çözümler üretilemedi. Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlamak amacıyla oluşturulan Ekonomik ve Sosyal Konsey ( ESK ) buna güzel bir örnektir.
21 Nisan 2001 yürürlüğe giren ESK Yasasına göre; 3 ayda bir toplanması gereken ESK, geçen haftaya kadar, ancak 3 kez toplanabildi. Kuruluş amacı; “ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayacak, sürekli ve kalıcı bir ortam yaratarak, istişari mahiyette ortak görüş belirlemek” olan konseyde, 16 bakan ve 7 kuruluşun temsilcileri yer almıştır. Bu haliyle işbirliği ve uzlaşma ortamından öte, siyasi iradenin kontrolünde bir görünüm sergilemiştir. Bu özelliğinden dolayı, bugüne kadar ne düzenli çalışabilmiş ne de toplumsal uzlaşma ve işbirliğini sağlayabilmiştir. ESK, tamamen bağımsız olmalı ve devletin bir kuruluşu olmaktan kurtulmalıdır. Bağımsız ve katılımcı bir konsey daha başarılı olacağına inanıyorum.
Eğer; ESK ve benzeri oluşumlar, kuruluş amaçları doğrultusunda çalışabilirse, inanıyorum ki ülkemizin yaşamış olduğu birçok soruna kalıcı çözümler üretilecektir. Son yapılan toplantılarda bile; 1 Ocak 2004te enflasyon muhasebesine geçiş, İstihdam Teşviki, Doğu ve Güneydoğu yatırımlarının geliştirilmesi gibi konularda çok önemli adımlar atıldı.
Bu gün Türkiye; yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonomi ve vergi sistemi gibi dünya ülkelerinin çoktan çözmüş olduğu sorunlarla baş edemiyor. Kayıt dışı ekonomi ve çarpık vergi sistemi düzeltilmeden ekonomide istikrardan söz edilemez. Sorunun çözümü için; herkesin bir vergi numarası olmalı ve herkes beyanname vermeli. Herkes gelir ve giderini beyan ederse kayıt dışı ekonomi kontrol altına alınır.
& & & & & &
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri geçmiş dönemlerde yatırımlar açısından ihmal edildi. Terör ve 1991 Körfez Krizi ile sarsılan Doğu ve Güneydoğu ekonomileri, 4325 Sayılı Yasasının uygulama süresinin sona ermesi ve yeni bir savaşla birlikte yüz yüze kaldı. Yakın gelecekte Ortadoğuda yeni bir savaşın çıkmayacağını kimse garanti edemez...
Doğu ve Güneydoğunun yaşadığı bu sıkıntıların giderilmesi gerekir. Sıkıntıların çözümü için finansman sağlanması şuan imkansız gibi görünüyor. Ama, bir şeyler de yapılmak zorunda.
Bu noktada; daha öncede dile getirilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin, SKK ve vergi borçlarının ertelenmesi ve ucuz enerji sağlanması gibi taleplerimiz dikkate alınmalıdır. Doğu ve Güneydoğu belirli yatırım ve sektörler bakımından cazibe merkezleri haline getirilmelidir.
Dönem, işbirliği ve diyalog dönemidir...
Ekonomik ve Sosyal Konsey ve benzeri oluşumların sayısı artırılmalı ve sivil toplum temsilcilerinin katılımı sağlanmalıdır. Oluşturulan çalışma kurullarına işlevsellik kazandırılmalıdır.
Savaş, bütün Türkiyenin hem insanlık adına hem de ekonomi adına temenni ettiği gibi uzun sürmeden sona ermiştir. Çok kısa sürmesine rağmen Türkiyeyi , özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge sanayilerini olumsuz etkiledi. Bu olumsuzlukları daha ne kadar yaşayacağız, bunu belirleyecek olan bundan sonraki gelişmeler olacaktır.
Türkiye, bu savaşta eline geçen fırsatı iyi değerlendiremedi. Hiç kimse savaştan yana değildir. Ama, savaşmadan da Türkiye etkin bir rol oynayabilirdi. Bugün Irakın yeniden yapılandırılma süreci başladı. Türkiye, yapılanma sürecinde de şansını kaybetmiş görünüyor. Ülke olarak, yapılanma sürecinin neresinde yer alacağız? Bunu hep birlikte göreceğiz.